banner62
BİST
8.026,27
ALTIN
1.923,44
DOLAR
28,92
STERLİN
36,78
EURO
31,49

“38 Ra Jü Pelge (Tertelê Dêrsımi)” adlı eserde, Dr. Hüseyin Çağlayan’ın Rüstem Polat ile yaptığı röportajdan bir bölümü, Rüstem Polat’ı tanımak ve onu doğru anlayabilmek için paragraf paragraf Türkçe çevirisi ile birlikte siz değerli okurlara sunmak istiyorum. 

Bunu yapmaktaki amacım, bu son yarım asra kadar, hatırı sayılır yazılı bir kültürel birikime sahip olmayan toplumumuzu, Rüstem Polat gibi toplumsal bilinci yüksek değerli şahsiyetler üzerinden tanımak ve bilmektir. Keza Dêsım/Dersim toplumuna dönük olarak 1800’lü yılların son çeyreğinden 1937 başına kadar düzenlenen siyasal içerikli raporlar ile yetmişli yılardan tibaren sol-sosyalist temelli örgütlenme ve yapıların, Türkçe diliyle yürütülen politik-siyasi propaganda içerikli bilgiler, daha sonraki yıllarda yükselen Kürt siyasi hareketi ve özellikle Avrupa’da gelişen Zaza siyasi hareketi ile buna mukabil kısmen Ermeni milliyetçi çevrelerden kaynaklı olmak üzere, Dersim toplumunu hakkında maniple maksatlı, toplumun yararına olmayan, muhtelif kaynalardan bir siyaset veya bir etnisite fikrinin topluma  empoze edilmesini amaçlayan hatalı bilgilendirmeler yapılmıştır. 

Tüm bu gelişmeler karşısında, en doğru ve sağlıklı bir kaynak olarak başvuracağımız, Dersim toplumunun genel tarihi karekteristik özelliklerini ortaya koyan çalışmalar, burada bu çeviri çalışmama konu ettiğim “sözlü tarih aktarım ve geleneği”dir. Bunun dışında yazılı kaynakların birçoğu (kitap, dergi, bröşür, aile-aşiret ve ocak Sereceleri dahil) yanıltıcı, yönlendirici, propaganda ve toplumu asimile amaçlı bilgiler içermektedir.


Rüstem Polat ve büyük dedesi Sey Rıza.

Bu sebeple Dersim toplumu için temel alınması gereken referans kaynağının, kendi ana dilleri olan Kırmancki ve Kırdaşki dillerinde ve kısmen Türkçe anlatılan, bizim adına “sözlü gelenek” dediğimiz ürünlerdir. Ben şahsen atalarımı, başkalarının ağzından değil de, kendi ağızlarından çıkan bilgileri doğru, önemli ve yol gösteren bir referans olarak alırım. Çünkü toplumumuz,  yüzyıllar boyu yazılı bir geleneğe sahip olmayan bir toplumdu. Böyle olunca da onu tarihini ya egemenler yazdı, ya da siyasi-politik çıkarları doğrultusunda onu devşirmek ve kendi çıkarları yönünde kullanmak isteyenler yazdı.
 
Sözün kısası; hala Dersim toplumunu tanımak isteyen insanlar, o toplumun tarihsel kültür birkimi olan şüar, kılam, mesel-masal, efsane gibi sözlü anlatım ve aktarımlarına bakmalı, bunları temel referans kaynağı olarak ele almalıdırlar…

Rayber Rüstem Polat’ın burada bir seçki ile aktardığım bu röportajı da bahse konu bu ürünlerden biridir. Ancak bu röportajı kendisiyle yapan ve halen Munzur Üniversitesi’nde Sosyolog Dr. ünvanıyla görev yapan Hüseyin Çağlaya’na dair de yeri gelmişken kısa bir görüş belirtmek isterim:
Kırmancki (Zazaca) yapılan ve bu şekliyle bu eserde yer alan bu röportajda, Hüseyin Çağlayan, bu alanda daha başka birçok çalışma ve ürünün sahibidir. Ancak burada çerçevesini çizdiğimiz ve izah ettiğimiz konuyla alakalı olarak sn. Çağlayan’ın da kendi toplumun özgün Kırmancki kimliği dışında, Zaza kimliğini benimsediğini ve ürünlerinde bu etkinin görüldüğünü belirtmekte yarar var. Öyle ki sn. Çağlayan zaman zaman bazı sorularıyla Rüstem Polat’ı “Zaza dili, etnisitesi ve kimliği”ne yönlendirmesine, bu kimliği işaret etmesine rağmen, “ruhu ışıklar içerisinde olsun” Rüstem Polat, bunun etkisinde kalmamış, toplumuyla ilgili gerçekleri atalarından diledikleri bilgiler ışığında en yalın, en bilinçli haliyle ifade etmiştir. Sağolsun sn. Çağlayan’da bu ifade dilini ve mülakat verenin fikirlerini kesip biçmeden bu eserinde yer vermiştir.  

Bana göre bu Zaza kimliği de öteki diğer kimlikler gibi Dersimlilere “yabancı” kimliklerdir. Bu durumu, Rüstem Polat ve diğer yaşı kamile ermiş Dersimlilerin dilinde görmek olası. Yeterki buna benzer yapılan sözlü tarih görüşmelerinin doğru ve eksiksiz aktarımı etik bir biçimde yapılsın. 

Elbette kimsenin tercih ettiği kimliği sorgulama gibi bir niyetimiz yok; ama resmin genel çerçevesini de çizmek zorunluluğu vardır. Belki de bu sebeple, bu çalışmada sıkça bahsi geçen “Kırmanc” kelimesi, isim ve tanımlamasına, eserinin hiçbir yerinde bir parantez açarak, ‘ne anlama geldiği’ konusunda bir açıklama getirilmemiştir. Muhtemelen ve benim görüşüm, bu kitabın yazarı sn. Çağlayan’ın, belli ki “Kırmanc” kimliğini, başkalarının “Kürt” kimliğine benzer şekilde değerlendirdiği ve algıladığı gibi onlardan farklı olarak “Zaza” kimliği olarak değerlendirmesidir. Oysa ki Dersimlilerin kendilerini tanımlarken kullandığı “Kırmanc, Kırmanc-iye” tanımı ve kavramıyla kastettikleri, kendi inanç temelli toplumsal kimliklerine ve “-iye” ekiyle de üzerinde yaşadıkları ve kutsallığına inandıkları, adına “Hardo Bımbarêk/Hardo Dewres/Jiar u Diyarê Dêsımi” şeklindeki bir coğrafyaya dairdir. 


Seyit Rıza’nın Ağdat’taki konağının baktığı Sultan Baba dağı ve ziyareti.

Bu isimle bir kimlik tanımının da yine kendileriyle aynı dili konuşan diğer Zaza coğrafyasında pekala “Kürt, Kürtlük” anlamına geldiğini de biliyoruz. Ancak Dersimlilerin nazarında bu geçersizidr. Burada açıkça bir “dinsel kimlik”  vurgusu vardır ki, Dersim’de gerek Kırmancki (Zazaca) konuşanlar, gerekse Kırdaşki (Kürtçe) konuşanlar, kendilerini çekinmeden ve rahatlıkla “Ma Kırmancime, welatê ma Kırmanciya Beleka-Dêsımkhano”  diyebilmektedirler. “Dêsımkhaniye” ismi de “eski kadim Dêsım” anlamına gelmekte olup, ünlü sair Sey Qaji’nin mısralarında sıklıkla geçmektedir. Bu kimlik tanımında bir “Türk, Kürt, Zaza veya Ermeni” gibi bir etnisite tanımı ve vurgusu yoktur. Tamamen adına en orijinal haliyle “Raa Heq-Raa Xızıri” dediğimizi, “Kızılbaş-Alevi” inancı temelli kültürel bir kimlik tanımıdır bu KIRMANCİYE kimliği.

Bu eserin Kırmancki (Zazaca)kaleme alınması, ana dilimiz için çok değerli ve takdire şayandır. Yine de bu eserlerde yer alan sözlü tarih ürünlerinin herkes tarafından rahatlıkla okunması ve bilinmesi için, bu tür çalışmaları yapan yazarların, bu eserlerini mutlaka Türkçe’ye de çevirmeleri, hatta Almanca ve İngilizce gibi dillere de çevirmeleri toplumsal fayda açısından çok gerekli bir ihtiyaçtır. Bu yönlü yaptığımız çalışmalarda gördüğümüz ilgi ve takdir, bu ihtiyacın bir işareti olduğunun da yeri gelmişken belirtelim. 

 Bu röportajın yapıldığı tarih 1994’tür. Dikkatimi çeken husus; Rüstem Polat’ın bu röportajda dile getirdiği düşünceleri, öngörüleri, beklentieri ve yapmak istediklerinin birçoğunun sonraki yıllarda gerçekleşmiş olduğudur. 


Seyit Rıza ve arkasında oğlu Resik Hüseyin ve diğer Dersim Aşiret ve inanç öderleri sözde duruşmaya
götürürlerken; Elazığ’da 15 Kasım 1937 idamlarından günler önce eçkilmiş bir kare.

Sn. Polat, ana dil, inanç ve Dersim 1937-38 tarihi konusunda, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (Almanca kıslatımı “FDG”) gibi bağımsız birçok Dersimi kurumda yer almış, bu röportajda ifade ettiği fikirlerini hayata geçirmek için hep bir çaba harcamıştır. Büyük dedelerinin ve Dersim aşiret ve inanç önderlerinin 15 Kasım 1937 idamlarının gerçekleştirildiği Elazığ Buğday Meydanı’nda, Dersim toplumu için çok travmatik olan bu tarihi  olaydan tam 71 yıl sonra (1937-2009), yapılan o tarihi anmada, Rüstem Polat’ın da içinde olduğu bu toplumsal mücadelede ne derece etkin bir bilinç düzeyine sahip olduğunu ortaya koyması açısından önemli ve dikkat çekicidir. (O tarihi anmaya dair bilgi ve görsele bu çalışmanın birinci bölümünde yer verilmiştir.)  

Bununla birlikte, geldiğimiz zaman diliminde, Dersim toplumunda dil, inanç gibi değerler ve coğrafyanın korunması ve kollanması konusunda, toplumda kendi özgün kültürel kimlik değerlerine dair, bunlara sahip çıkılması yönüyle önemli derecede bir kesimin yüksek düzeyde bir bilincine, bu bilincin etkisindeki çabalara ve mücadelelerine tanık olmaktayız. 

Bu durumun kaynağı bellidir. Bunu sevgili Dilaver Eren bir yazısında şu anlamlı sözlerle isabetle şu şekilde dile getirmiş: “Bir Fransız filozofun sözüdür; ‘Ölçü güllerin belleğiyse, bir bahçıvanın öldüğü asla görülmemiştir’ demiş. Ölçü bizim belleğimiz olunca, Dêsim kapanmayan bir yaradır... ”

Bu şekilde Dersim’in tarihinde olanları yazılı veya sözlü ifade etmeye çalıştığımızda, sözlerin ağzımızda düğümlendiği, buna dair yazılan kelime ve cümlelerin kifayetsiz kaldığı ve anlamını yitirdiğine acıyla tanıklık etmekteyiz. Bu derecede isnanlık dışı korkunç acılara maruz kalarak, yok olmakla yüz yüze gelmiş bir toplum için böylesi bir toparlanma, bu bilinç düzeyi, elebette takdire şayan, arzu edilen iyi bir durumdur…

Şimdilik sizeleri, bu konu çerçevesinde Rüstem Polat’ın Derism toplumuna dönük olarak söylediği düşüncelerini dile getirdiği bu röportajdaki özlü sözleri ile baş başa bırakıyorum. İyi okumalar dilerim. 

Na helm de bımane weşiye de/şimdilik kalın sağlıcakla! 

Asmên Ercan Gür


Bu çalışmayı yaptığım kitabın ön kapağı. Bu çalışmada, aşağıda yer alan bazı görsellerin seçimi tarafımdan
yapılmış olup, bunlar kitapta yer almamaktadır. E.G.

Hüseyin Çağlayan: Sey Rıza i verva politika hukmatê Tırki amê. Acaba amacê ninê,- heşiyena tora gore- çık bi? Tayê vane, “Sey Rıza’, kahlikê tu, seweta Kurdıstani do pêro!” Tu na mesela ser se vana? (Sey Rıza ve arkadaşları Türk-Sunni  hükümete karşı geldiler. Senin duyduğun ve bildiğin kadarıyla, bunların amacı neydi? Bazıları deden Sey Rıza’nın “Kürdistan davası için mücadele ettiğini” söylüyor! Sen bu mesele için ne biliyorsun, neler söylersin?)

Rüstem Polat: Ma Kırmanci’me. Zonê ma ki Kırmanckiyo. İye ke Kırdaşki qeseykene, yi ki xorê vane ma Kırmanci’me. Ma na name ra, kulturê yitiqatê xo name keme, beli keme. Ma ki serbestiye vazeme. (Biz Kırmancız. Dilimiz de Kırmancki dir. O Kırdaşki (Kürtçe) konuşanlar da kendilerini Kırmanc olarak tanımlıyorlar. Bu “Kırmanc” ismi ve tanımı, bizim inancımızı ve kendimize özgün kültürümüzü ifade ediyor. Biz de serbestlik, özgürlük istiyoruz.)

HÇ: Yane tu vana, “Kırmanc”, “Khurr” niyo? (Yani, sen Kırmanclar Kürt değildir, farklılar mı diyorsun?)

RP: “Kırmanc”, “Khurr” niyo. “Khurr” ayriye. Ma “Khurru” ra nıme. “Khurri” made hewaleni nêkenê. Ma de rae nıcene. (Kırmanclar, Kürt değildir. Kürtler ayrı bir halktır. Biz onlardan farklıyız. Kürtler, bizlerle arkadaşlık yapmaz, aynı yola koyulmazlar.)     

HÇ: Sey Rıza inê vatene, “Ma hukmatê Dêsımi saneme pê.” Na mıntıka Dêsımi hata kata sona? Yane mıntıqawa ke, cao ke Kırmancki-Zazaki qeseybenu? (Sey Rıza ve arkadaşları-onlar diyordu, “Dersim hükümetini kuracağız.” Bu “Dêsım” denilen mıntıka nereye kadardır? Kırmnacki-Zazac konuşulan bu coğrafya!)   

RP: Amacê Sey Rıza’y Dêsım bi. Ey vastene ke “Kırmanciya Dêsımi” pêsano. Kultırê xo vezo werte, biyaru meydan. Xortê Kırmamciye xo ve xo, juvini nas bıkerê. Juvini pê bıjerê, devleta xo pêsane. Verva hukmati vınderê, eskerê hukmatê Tırki (Suni) welatê xo mekerê, dewunê xo qorikerê. Dewleta Tırki rê sare ro menê. Haardê Dêsımi, kulturê Dêsımi hata Sevaz, Erzınga, Xarpêt, Gımgım, Meleti, hata ke Diyarbekiır sono. Kırmancunê nazau bınê ju çatiye de topkeru. Kırmanciye de bıweşiyo de… 

(Dedem Sey Rıza’nın da amacı Dêsım’di, Kırmanclık davası idi. O, istiyordu ki bağımsız Kırmanc Dersim kurulsun ve kültürünü yaşatsın. Kırmanciye’nin gençleri kendini bilsin, birbirini tanısınlar. Kendi özgün inanç ve kültürel kimliğini ortaya çıkartıp yaşatsınlar. Öyle ki kendilerine saldıran Sunni Türk hükümet güçlerine karşı nefsi müdafaada bulunup yurdunu korusunlar. Böylelikle yaşam alanlarına, köylerine asker koymasınlar. Onlara düşmanlık yapanlara kul köle olmasınlar. Dêsim yurdu dediğin yer, bu kültürel topluluk Sivas’tan tut, Erzincan, Elazığ, Varto, Malatya, Erzurum, hatta Diyarbakır’a kadar uzanan bir bölgeyi kapsar.)…


Sıx Said (sol başta) ve Sey Rıza.

HÇ: Ara Şıx Saidi ve ara Sey Rıza’y çutıri biya? (Şıx Said ile Seyit Rıza’nın arası nasıldı?)

RP: Pirika mı marê qeseykerdene. Ciniya khalikê mı Bava’y. Mua piyê mı, mua Ali Ekberi Zekina. Zekina, torna Diyap Ağa’yiya. Dêka u pirka mı nia qeseykerdene: “Ma Ağdat derime. Roze, heşiyayme pê ke Şıx Said yenu. Benu meymanê khalikê mı Sey Rıza’y. Ard çi mi kerd hazır. Odey modey kerdi pak. Şıx Said pilê qocemen isyanê Kurduno. Mordemo pilo. Ame; neyse cıl mili fişt ra. Nişt ro felan. Sıre nemaze xo ame, Sey Rıza’y işaret da Qumi; Qumê Kherri. İşaret debe Qumi, ‘Şıx Said sono, su owuke dest ke’.” 

(Nenem bize konuşuyordu. Babam Ali Ekber’in annesi Zekina; Diyap Ağa’nın torunudur. Nenem şu şekilde anlatırdı: “Biz Ağdat’da köydeydik. Bir gün, Şeyh Said’in gelip dedem Sey Rıza’ya misafir olacağını duyduk. Odalar temizlendi, yataklar, oturma yerleri falan hazırlandı. Şeyh Sait ki kocaman Kürt isyanının lideridir.  Geldi. Neyse, oturdular. Namaz vakti geldiğinde, yerinden kalktı. Sey Rıza adamı olan, hizmetini gören Qum’a, eline su dökmesi için işaret etti. ‘Şeyh Said’in eline su döksün’ diye”.)  

Vana “Qumi, yibrık gurêt ke uwe dest keru, uza de Şıx Said vat, ‘Tu mısada ke. Yê mı muride mı estê. Yi bêre uwe deste mı kerê. ‘Sey Rıza vineno hesneno tabi. Murıdo owuke kerde dest, abdeste xo gurêt, namaze xo kerd. Bi sonde, Sey Rıza’y vat ‘Mal sare bıbırne!’ Oncia Qum rusna;  Qumê mı, so mal sare bıbırne!’ Şıx Said’i vake ‘Sey Rıza, eke mısada kena, mıletê ma, va mal sare bıbırno. Havalê mıne ke ame, yi mali sare bıbırne!’  Neyse,mordemê Şıx Said’i mali sare bırnay, ardi poti. Bi sodır, sırê şiyayene de oncia ara xo kerde. Şıx Said’i pers kerd, vat ‘Sey Rıza; tu cüave perse mı nıda?’ Sey Rıza’y cıra vat ‘Cüave xeverê endi nımend. Çı cüavê xeverê bıdi. Tü cüave xevera xo peşin gurêt’.” 

(Diyordu “Qum’o ibriki eline aldı, tam su dökecekti ki, o anda Şeyh Said, ‘Sen bir müsaade et. Benim müritlerim var. Onlar gelip elime su döksünler!’ dedi. Sey Rıza’da bu olan biteni görüyor, duyuyor tabi. Müritleri eline su döktüler. Abdestini aldı, namazını kıldı. Akşam olunca da Sey Rıza admalarına ‘Yemek için davar-keçi kesin!’ dedi. Bu iş için yine hizmetlisi Qum’u görevlendirdi. ‘Qum’o git davarı kes!’ diye. Şeyh  Said dedi ‘Sey Rıza; müsaade edersen, benim adamlarım davarı kessinler!’ Neyse, müsaaade edildi; adamlar davarı kesti, pişirip yediler. Sabah olunca, kahvaltısını da yaptılar. Şeyh Said, Sey Rıza’ya sordu: ‘Sey Rıza; sen benim sorumu hala cevaplamadın?’ diye. Sey Rıza, kendisine ‘Sorunun cevabına artık gerek kalmadı’ dedi. Sen kendi sorunu kendin cevapladın.’ dedi.”) 


Dersim/Mameki-Kalan olarak bilinen bugünkü Tunceli adlı il-ilçe merkezinin 1940’lı yıllardaki görüntüsü.
Büyük iki beyaz kütle binalardan önde olanı askeri kışla. Daha arkadaki hükümet konağı ve ortalarında bir de cami.
En arka ve yukarı sırtta da Cezaevi yapısı dikkat çekmektedir.

_____________________________________________________

[1] Oysa ve gerçekte Şeyh Sait Kürt değil, Zaza’dır. “Kürtlük” diye bir emeli de yoktur. O, bölgenin en önde gelen Nakşibendi Tarikatı’nın şeyhi idi. Onun davası, İslam ümmeti ve onu temsil eden Osmanlı halifesi padişahtı. Bu temelde laik Cumhuriyet idaresine karşı çıkıyordu. Çok sistematik ve düzenli bir isyanın varlığı da bir soru işareti olarak tartışma konusudur. Ancak Cumhuriyet tarafından yapılan baskı ve kışkırtma sonucu, sonradan gelişmesi muhtemel bir hareket ve isyan dalgası erken harekete geçirilmiş ve bastırılmıştır. Buna rağmen birkaç gün içerisinde, Zaza yurdu olan Darahini (Genç) merkezli bu isyan dalgası, Erzurum’un bazı ilçeleri, Bingöl, Elazığ ve Diyarbakır’ı içine alan geniş bir bölgede Türklere ait karakollar ve hükümet konakları basılıp boşaltılarak devletin buralardaki idaresine el çektirildi… E.G.)

Yane ke cıra vato, “Ma jü bime, pia pêrodime, verva hukmati vınderime, hukmatê Kurdi pêsanime! Ni ra se vana, mare bena ahbap?” Sey Rıza vano “Tu ke nonê deste mı nuwerd…” Cıra hên eskera nêvano… Vano “Tu xevera xo peşin vake. Tu ke nonê deste mı nuwerd, qurvanê destê mı nuwerd, owuke nıverda deste to keme… to de çutır ju bime, ju rae ra şime. Raa ma pia nêsona. Soz tu nıdan!” 

(Yani kendisine “Sen istiyorsun ki biz birlik olup beraber savaşarak hükemete karşı çıkalım. Kürt hümümeti kuralım. Bu teklifime ne dersin; bana destek olup, benimle birlikte yola gelir misin?” diyor. Sey Rıza da “Sen benim elimden ekmek yemiyorsun...” Kendisine bu kadar açık söylüyor. Diyor “Sen kendi cevabını kendin verdin. Sen, elimden ekmek yemedin, keseceğimiz kurbanı yemek istemedin, eline su dökmemize dahi müsaade etmedin… bu halde seninle nasıl birlik olup, aynı yola koyulalım! Biz aynı yola gidemeyiz. Sana, bunun için bir söz veremem…”) 

HÇ: Nıka, mıletê yi ki Zazaki qeseykeno, ma ki Zazaki qeseykeme. Yanê mıletê Dêrsimi! (Şimdi onlar Zazaki konuşuyor, biz de Zazaki konuşuyoruz, Dersim millleti olarak!)…   

RP: Ya… ez mesela na zonu nuzon. İ (Kurdi) qeseykene. Ez fam nıkon, nuzon i se vanê… Zonayena mı ava ke, waxto de dewlata Kurdi pêsane, temam, ez verva cı niyo. Va pêsane. Va serbestiya xo bıcerê. Faqat ni ke dewleta Kurdi pêsane, dıma bêrê ma ser… Nu çutır benu? Radonê ma çino, kıtav u perlode ma çinê, ma zonê sıma fam nıkeme. Yahut, ni dewlete pêsane, ni oncia ca ma nêdanê. Oncia ma hezmıs kenê, ma welat ra kenê tever. Ni lınge erzene ma ver, ma de uğrasmıs benê. Ez van, raa ma Khurru de pia nısona. Khurri ayrı mıletiye. İ Şafi mıletiye, ma Kırmanci me zobinayme… Tabi amacê khalikê mı xora na dawa biye. Kırmanciye pêsano, mıletê Kırmanciye topkeru, zonê xo bıvo, dergiye xo, radonê xo bıbo. Ez Khurru, Zazau nêzon. Ma zobinayme, ma Kırmancime. Honde zonon, nae van. Dinê ma, odet u tore ma ju niyo. Khurri ayriye; yi xorê Kırmanc nıvane. 


Kitabın çok büyük bir bölümünde yer alan Seyit Rıza’nın kızı Leyli ile
yapılan röportajın başlangıç sayfasından.

(Ben bu dil meselesinini bilmem. Onlar Kürtçe konuşuyor. Ben onları anlamıyorum… Ama benim bildiğim bildiğim; evet, kurulacak bir Kürt devletine açıkça karşı  gelmemişler, ama destek de vermemişler. Ancak bir tereddüt sahibilermiş. “Olur ki bunlar bir Kürt devleti kurarlarsa bu sefer de dönüp bize baskı yapacaklar” diye. Bu nasıl olacak. Bizim kendimize ait bir radyomuz, dergimiz, kitabımız yok. Biz sizin dilinizi anlamıyoruz. Bunlar bir devlet kursalar, bir süre sonra yine bize baskı yaparlar, bize bir hak vermezler. Yine bizimle uğraşırlar; bizi toprağımızdan-yurdumuzdan çıkartırlar. Ben diyorum, bizim yolumuz Kürtlerle  aynı değil. Onlar ayrı bir halktır. Onlar Şafii, biz Kırmanc (Raa Heq-Alevi inancında) olarak farklıyız… Tabi dedem Sey Rıza’nın amacı da farklı ve bu Kırmanclık davasıydı. O istiyordu ki Dersimli Kırmanclar (Kızlıbaş-Aleviler; bu açıklama çevirmen olarak bana ait E.G.) bir araya gelsinler, kendilerini müdafaa etsinler, kendi başına özgür olsunlar. Radyosu, dergisi, kitabı olsun. Ben Kürtleri de Zazaları da bilmem; biz farklıyız Kırmancız. Bu kadar bilirim, bunu söylerim. Kürtler ayrıdır; onlar kendilerine Kırmanc demezler.)        

Nıka ma vame, bême pêser. Kultırê xo, zonê xo biyarime werte. Jumin rê, kamiya xorê  wayir bıvejime. Kırmanciya xo buzonime. Meselê vıreni peyser ninê. Nia ra tepia se keme! Dewe ma hae wesnayi, kerdi thol, bi isız şi. Mıletê ma welatê xora est tever. Ma Kırmancime, gerêko xo rınd nas bıkeme. Ma ke nia nıviyeme, na ki niamene ma ser. Ne tharva 38’i amene ma ser, ne ki na serrune peênu de dewe ma kerdene thol. Nae mıletê ma rınd buzono, rınd fam bıkeru…”

(Şimdi biz diyoruz, bir araya gelelim, birlik olalım. Dilimizi, inancımızı ve kültürümüzü ortaya çıkartıp yerine getirelim. Kendi toplumsal kimliğimiz olan Kırmanciye’yi bilelim, sahip çıkalım. Eski meseleler geride kaldı. Onları bilelim; ama geçmişe fazla takılı kalmanın da fayda getirmeyeceğini bilmemiz gerek. Bundan sonra ne yapacağımız da önemlidir. Köylerimiz yakıldı ve boşaltıdı. İnsanımızı yerinden yurdundan ettiler. Biz bu Kırmanc kimliğimizden ötürü bu tür zulümleri yaşadık. Şayet geçmişte biz kendimize ve kimliğimize sahip çıksaydık, bunun gereklerini yerine getirebilseydik, bu kötü duruma da düşmezdik. Ne 1938 gibi bir vahşet başımıza gelirdi, ne de bu sonraki senelerde köylerimiz boşaltılırdı. Bunu insanımız iyi bellesin, iyi düşünsü…) 

HÇ: Taê vane, “Zono ke sıma qeseykene”, yane “Zazaki, diyalektê Tırkiyo.” Tırki vane “lehçê Tırkiyo”, Kurdi vane “lehçe Kurdiyo”. Tu se vana, na mesela ser? (Bazıları bize diyor, o sizin konuştuğunuz Zazaki dili, Türkçe’nin bir ağzı-lehçesidir. Bazı Kürtler de diyor, Kürtçe’nin bir ağzı-lehçesidir”. Sen bu meseleye dair ne dersin?) 


Kitapta yer alan başka bir 1938 tanığı kadın ile yapılan röportajın başlangıç sayfası.

RP: Na raste niya. Kırmancki cia ro. Kırmancki yo, Dımıliki yo. Zonê ma ça Tırki bıbo. Zonê ma xoser, ayrıyo. Ma vame “Zonê Ma”. Piye ma, khalıkunê ma na zon qeseykerdo… Ye Tırki qeseykene, Lazi ki zone xo qeseykene. Dêmake zone ma ki Kırmancki yo. Yane ma, Dımıli, Zazaki qeseykerdo. (Bu doğru değil. Bizim konuştuğumuz dil, kendi başına minhasır bir dildir. Kırmancki, Dımıliki’dir. Bizim dilimiz bağımsız ve ayrı bir dildir. Biz buna “ana dilimiz-Zonê Ma” diyoruz. Dedemiz, babamız, anamız, atamız bu dili konuşmuş… Onlar Türkçe konuşur, Lazlar kendi dilini konuşur. Demek ki bizim dlimiz de Kırmancki’dir. Yani biz Kırmancki, Dımıli, Zazaki konuşmuşuz. )

_____________________________________________________

[2] Burada Rüstem Polat, biz birçok Dersimli gibi Kürtleri, Sunni-Şaffii inancında olan ayrı bir millet olarak görüp değerlendirmektedir. E.G.) 

HÇ: Tu vana, na zon ki bêru wendene, bunışiyo! (Sen diyorusun, bu dil de okunup yazılsın!)

RP: Rica u mıneta mı xortune mara nawa. Ewru merdene mara wa. Ma, tae mıreme, tae maneme. Ni xorte mae ke manene, xo buzone. Raa ma nawa. Ma Kırmanci me. Kulturê ma, nufısa ma (identité-kamiye) cia ra. Ma Tırku ra ki Kurdu ra ki cia rayme. A nae ke bese kene, ane meyda, sıma re mınete keme. (Benim gençlerimizden bir ricam var. Ölümlü dünya, bugün varız, yarın yokuz. İstiyorum ki bizden sonra kalan ve gelen gençlerimiz, kendisini doğru bilsinler ve iyi tanısınlar. Bizim yolumuz budur. Biz Kırmancız. Kültürümüz, kimliksel aidiyetimiz budur. Biz, Türklerden de, Kürtlerden de farklı bir kğültürel kimliğe sahibiz. Bu meseleyi ele alıp ortaya çıkartabilrirseniz, sizlere minnetdar kalırım.)

HÇ: Taê partiye Kurdu vanê, “Ma Kurdıstanê mezın saneme pê”. Roze ke Kurdıstan ke pêsane, oncia na mesela ma Kırmancu (Dımıliu)yena werte. Federe sistem benu aktuel. Herkes şikino zonu kulturê xo ser şeru? Tu na mesela ser se vana? (Bazıları, “biz bağımsız Kürdistan kuracağız” diyorlar. Birgün bunu gerçekleştirilerse, bu bizim özgün Kırmanclık (Dımıli-diye belirtmiş yazar. E.G.) kimliğimiz, kabul görür mü? Federe sistem olursa, bunun getireceği haklar, bu kesim tarafından bize tanınır mı? Bu meseleye dair ne dersin?

RP: Kam vano “Doê ma tırso!” Nıka ma ki vazeme ke Kurdu, Kurdıstanê pil sana pê, isonê ma ki vano, zonê ma bıbo, dergiye ma bıbe, qazante ma, radonê ma bıbe, roştberê ma bıbe... Bizim yolumuz ayrı ve farklıdır. Peki Kurdu dewlete ke sana pê, ma ke gurêtime bıne bandıra xo, va “Nia rosnise, nia urze; kulturê ma nia u, nia bıkerê!” Ma ke nia, je vatena dinu nıkerd, o waxt se benu? Ma inê re beme dısmen. İ ma kısene, ma inu kıseme. Tabi ye ma ki haqa mawa…


Rüstem polat röportajının başlangıç sayfası.

(“Kim ayranım ekşidir” der ki! Şimdi biz de istiyoruz ki Kürtler büyük Kürdistan’ı kurduklarında, bizim insanımız da (Dersimliler) ister ki kendi diliyle dergisi, radyosu, gazetesi, aydını, ileri geleni olsun. Bizim yolumuz ayrı, onların ki ayrıdır. Peki, Kürtler devlet kurduktan sonra, bizi baskı altına alarak “Sizin diliniz, inancınız, kültürünüz, budur. Bununla, bizim dediğimiz şekilde yapıp, yaşayacaksınız!” şeklinde kendi dilini ve kültürlerini bize dayatırlarsa, o vakit ne olacak? Biz de buna itiraz edersek, bizi düşman bellemezler mi? O vakit çatışma olur;  onlar bizi, biz onları öldürürüz. Elbette tüm bunlar bizim en doğal hakkımız…)

HÇ: Yane, tu vana, kamij dewlete de beme bibime, ma serbestiye, têdusteniye vazeme. Ju sisteme federal vazeme? Geografiye ma, parlamente ma bıbo! (Yani sen diyorsun ki, hangi devlette yaşarsak yaşayalım, serbestlik ve özgürlük istiyoruz. Bunu sağlayan federal ve katılımcı bir sistem istiyoruz. Özerk bir coğrafyamız, bir yaaşam alanımız, parlamentomuz olsun!) 

RP: Tabi. Her çiye ma beli bo. Nia bıbo ke ma je bırau têhet de weşiya xo mıletê bini de pia bıramime… Hên bo ke têververde şime… Dısmenenia ma keşi rê çina. Top u tufongê ma çino. Ma keşi nekıseme. Ma, bırayen, tedusteyeni, serbestiye vazeme. İsonêni vazeme, herb nıwazeme… 

(Elbette. Her şeyimiz belli olsun. Böyle olsun ki, diğer halklarla eşit haklara sahip, kardeşlik hukuku ve barış içinde özgürce yaşayabilelim… Böyle olursa eşitlik olur… Kimseye bir düşnamlığımız yoktur. Topumuz, tankımız, tüfeğimiz yoktur. Biz kimseyi öldürmeyiz. Kardeşlilk, eşitlik ve özgürlük istiyoruz. İnsanlık değerlerine bağlılık istiyoruz; çatışma ve savaş istemiyoruz…)

*

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Orhan Veli Yavuz 2021-01-23 21:02:50

Dersimin 4 lü mengeneye sıkıştırılmış şekilde kültür erozyonuna uğratılmakta olduğunu ifade eden etkileyici bir yazı.

Türk,kürt,ermeni faşizmi ve bunlara ilave olarak savrulmuş,dejenere olmuş türk solu mengesinde sıkışıp kalmış özünü arayan ama bir türlü kendini tanımlamayan bir kültüre ancak bu kadar güzel tercüman olunur..

Irka,milliyete,şovenizm dayalı,akıldan,vicdandan,sevgiden uzak tüm oluşumlar zamanla inkarci,yok sayan,saygı duymayan imhacı ve istilacı oluşumlara dönüşür.Bu kürtler içinde böyledir türkler içinde böyledir.Oysa bizim kültürümüzde insan vardır,Allah vardır,inanç vardır,saygı vardır,yaradılanı yaradandan ötürü sevmek vardır.iyi vardır ve karşıtı kötü vardır,ırka,milliyete dayalı oluşumların reddi vardır..
Zulümden kaçıp dağlara sığınmış oradada bağrını açmış zulümden kaçanlara kucak açmış dersim halkı ve kültürü bugün,bağrına aldıkları gruplar tarafında yok sayılıyor,asimile ediliyor.

Avatar
Munzur Ali 2021-01-24 00:16:54

Kırmançki,kırdki,dımılki bu isimler bir dilin yerel isimleridir..Bu isimlerinde bir kimliği var..Fakat bu farklı isimlere bir ulusal isim bulmak gerekir..Bu da Zaza ismidir..Zaza ismi o yerel isimlerin genel adı ,güncel adı ve ulusal adıdır..Yerelde kalırsanız ulusal veye uluslaşamazsınız..Zazaca ismi dil literatürüne geçmiş bulunmaktadır

Avatar
Asmên Ercan Gür 2021-01-25 00:12:05

Sn. Orhan Veli Yavuz;
Yüreğime su serptin; tam da "N'çin emek veriyoruz, n'çimdi bunca çabamız?"ın cevabını dile getirmişsiniz...
Wes u var be; Heq raji vo, bavokê Xızıri ve, Duzgı mırode tu biyaru hurêndi!..