Hıdır Dulkadir/ Duisburg
Kütüphanemin rafları dolu dolu kitap. Bunlardan bazılarını kendim yazdım. 10 özel, 5 ortak eser yarattım. Bu dolu dolu raflardaki kitaplarımdan bir kitabı iki defa dönüp okuduğumu hatırlamıyorum. Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Arslan’ın "38 TRAVMA, İYİLEŞME VE ANNEMİN YÜZYILI" eserini iki defa okudum. Bu, benim hayatımda ilk kez yaptığım bir şey. Defalarca okusam ‘off...!!’ demem. Çünkü bu kitap benzerlerinden kesinlikle çok farklı.
Yazarın belirttiği gibi:
“38 mağdurlarının yaşadığı travmanın peşine düşmek belki de işin en kolay kısmıdır. İşin bir dereceye kadar zor kısmı, travma parçalarını gün ışığına çıkarmaktır; Fakat zorluğun büyüğü iyileşmenin nasıl başarıldığını ortaya koymaktır. Bu konuda öncü olabilecek yeterli sayıda araştırma da bulunmamaktadır. 38 sağ kalanlarının biyografileri çok fazla çalışmaya konu edilmişse de, travma ve iyileşmeye konsantre olan çalışmalar daima eksik kalmıştır. Yapılan değerlendirmeler ise çoğunlukla iyileşmenin kendi kendine olduğu, o dönem insanlarının güçlü insanlar olduğu ya da o dönem güçlü toplumsal dayanışma olduğu şeklinde bütünüyle yüzeysel tahminlerden öteye geçememiştir. Bu yönlü yapılan açıklamalar hem 38 sağ kalanlarının iyileşme yönünde göstermiş olduğu emsalsiz çabayı hafife almış, hem de küçücük çocukların verdiği hayret verici hayatta kalma mücadelesini görmezden gelmek dışında bir şeye hizmet etmemiştir.”
Yazar kitapta bir yandan annesinin travmatik hikâyesini anlatırken diğer yandan mağdurun travmaya karşı giriştiği amansız kavgayı ve hiçbir ruh sağlığı uzmanının desteğini almadan bulduğu şaşırtıcı çözümleri gözler önüne seriyor.
Yazar; “Ruh yaralandığında, beden haykırır” tespitini yaptıktan sonra, akıl almaz şeyler yaşayan 38 mağdurlarının, hiçbir klinik yardım, hiçbir ilaç ve terapötik destek almadan dehşetengiz travmayla nasıl başarılı şekilde mücadele ettiklerini hayret ederek ele alıyor ve sonuç cümlesinde “38 sağ kalanlarının emsalsiz iyileşme mücadelelerini hayret verici ve kesinlikle zaferle dolu olduğu” tespitini yapıyor.
220 sayfa olan kitapta, çok sayıda dramatik fotoğraf da bulunuyor. Ayrıca kitapta Sabriye’nin travma ve iyileşme haritası ve travmayla baş etme stratejilerinin yer aldığı bir de tablo sunuyor.
***
Kitapta geçen Nazımiye İlçesi Kalmem Köyü sınırları içindeki “Pule Hemirzu”’travma mekânını biliyorum. Aileyi 1963 (önceki yıllarda da görmüş olabilirim) yıllarında Kıl Köyü'nün Kurnu ya da Paga Wuşi denilen evlerinde tanıdım. Çocukları ile çocukluğum geçti. O yılardan bu güne kadar kitapta travması anlatılan kirvem Sabriye Arslan hanımefendiyi tanırım. Rahmetli eşi Hasan Ali Arslan’ı da çok iyi tanırım. Çok sohbetim olmuştu. Her gördüğüm yerde hal hatırını sorardım.Ekmeğini, suyunu içmişim.
2018 yılında vefat etti. Saygı ile anıyorum. Bu kitabı okuduğumda zincirleri kopmuş biri olarak 11 Eylül 2022 tarihinde Dersim Merkez'de oturan ve kitaba konu olan Sabriye Arslan’ı ziyaret ettim. Onu, 38’de aldığı 6 kurşun yarasına rağmen sağlıkla karşımda görünce çok sevindim. Aklı dengesi yerinde olan Sabriye Arslan kapıda beni görür görmez boynuma sarılarak Kırmancki dilinden mani okudu.
"Laze kewra Mıstefa’yı Xıdıro
Amo mı perskeno
Laze cuwamerduno
Nunu sole hovira nekerda
Laze kewra Mıstefa’yı Xıdıro"
Hemen hemen yüzyıl geçmesine rağmen hiçbir anısını unutmamış. Sohbetimizde, başından geçen olayları dün olmuş gibi mani ve o güzel sesi ile bana anlattı. Sabriye Arslan’a ne kadar hürmet ve saygı göstersem az gelir.
Daha küçücük bir kız çocuğu iken soyağacı paramparça edilen, tüm ailesi dehşetengiz bir infaza kurban edilen, bir sabah uyandığında hayatta tutunacağı tek bir dalı bile kalmayan Sabriye Arslan yüzyıla beş kala halen yaşıyorsa, anlatıyorsa, mani üstüne mani okuyorsa bu onun dehşetengiz travmaya karşı göğüs göğüse cesurca çarpışıp bu zor mücadeleden tam bir başarı ile çıkmasıyla açıklanabilir.
Yazarın dediği gibi:
“O, hayatın zorluklarının üstesinden gelmenin bugüne kadar görülmüş en iyi örneklerinden biri olabilir.”
Travmasına karşı söylediği bir mani tüm 38 sürecinin adeta özeti gibidir:
“Wela Kalmemi sur beleka
Derde çe piye mıre sınc u kemeri butu berva
Qafir henke nayve mara
Lee made cigera domone ma vışa”
Dehşetli travmanın başladığı anın akıllara durgunluk veren ve tamamıyla dramatik bir anı şöyledir:
"Ben hala sağım. Askerlerin cesetlerin üzerine taşlar attığını gördüm. Birinin: ‘’Ahh baba baba!’’ diye inliyerek ‘Baba hadi eve gidelim!’ dediğini işittim. Babası da ‘’şşş’’dedi. Halamın dediğine göre bunlar Kemal ağbim ve babam imiş. O esnada ‘’ tak tak’’ diye iki el silah sesi duydum. Bayılarak kendimden geçtim. Bir gece cesetlerin altında kaldım. Ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda yanımda, ardımda hep cesetler vardı. Her yan kan gölüne dönmüştü. Her yerde sinekler uçuşuyor, üstümüze konuyor, yaralarımızdan parçalar koparıyordu. Birkaç karasinek gözümün kenarındaki kurşun yarasının üstüne konmuş, kanımı emiyordu. Etimden parça kopardıkça canım acıyor fakat elimi kaldıracak gücüm yok. Bayıldım. Ne kadar bayıldığımı bilmiyorum. Gözlerimi açtım, bir çocuk karşımda duruyor. Elleri, yüzü, üstü başı kan içindeydi. Topallıyordu. Kurşun bacağını parçalamıştı. Parçalanmış bacağına bir yazma bağlamıştı. Bana bakıp dedi ki: ‘’Sen beni tanıyor musun?” Yüzüne baktım. Sesim çıkmıyor, öylece bakıyorum. Ben senin halanın oğluyum. Üstümdeki bu yazma annenindir. Benim adım Ali Bava. Çocuğa sordum: “Peki yazma sendeyse, annem nerde?” Çocuk, eliyle kan içindeki bir cesedi gösterdi: “İşte, orda” Bayıldım. Bir ara kendime geldiğimde gece olduğunu gördüm. Yıldızları gördüm. Tekrar kendimden geçtim."
38 travmasının dehşet verici acı sahnelerle dolu olduğuna tek bir kuşku bile yoktur.
Fakat yazarın da dediği gibi: “38 sağkalanlarının emsalsiz iyileşme mücadeleleri de hayret vericidir ve kesinlikle zaferle doludur.”
Pule Hemirzu’da kan oluk oluk
Yüz yıl geçti geçecek
Süngülerle vücudumda altı yara
Vurulduğumda çocuktum
‘’Geçecek’’ dediler
Geçmedi Sabriye Ana, geçmedi.
Ne yaz ki, çhı hêf ke; Dersim 38'in gül yüzlü çocukları bir ömre sığdırdıkları bu acılarını ge cevap verilmeyen sorularını tek tek, gün be gün kata toprağın altına götürüyor... Guneke isonê mare...