Nur cemaatinin yayın organı Yeni Asya Gazetesi'nde M. Latif Salihoğlu tarafından "Hulûsî Beyin Dersim hatıraları" başlıklı bir makale yazıldı. Hulûsi Yahyagil isimli bir askerin anılarına dayandırılan yazıda bölge halkının üzerine topyekûn bir taarruz harekâtı başlatıldığı belirtildi. İşte o makalenin detayları...
Nitekim, 1937’deki Dersim Harekâtı esnasında da yine aynı ruh hâleti içinde bulunmuşlardır. Bediüzzaman Hazretleri o tarihte sürgün yeri Kastamonu’da iken, talebesi Hulusi Bey de Elaziz’de olup Dersim’de askerî operasyon için görev ve sorumluluk altında bulunuyordu. Yakında başlayacak olan bir kanlı boğuşmadan dolayı şiddetli müteessir idi. İşte tam o esnada yaveri tarafından kendisine bir mektup getirildi. Mektup Üstadından gelmiş olup onu teselli mahiyetindedir. Mektuptaki ifadeler aynen şöyledir: "Hulusi’nin bir gailesi var diye hissediyorum. Merak etmesin. Risâle-i Nur’un şakirdlerine inayet ve rahmet, nezaret ve himayet eder. Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde, şükür ve metanetle mukabele edilmek gerekir." (Bkz: Kastamonu Lâhikası, ilk bölüm mektupları)
İşte o mektup, Hulûsî Beye hem teselli veriyor, hem de elini kana bulaştırmayacak şekilde bir harekât planını düşünmesine vesile oluyor. Ve, lillahilhamd diyor ki "Elimiz kana bulaşmadan, operasyon bölgesindeki vazifemizi ifa ettik."
Dersim fâciasına dair özet bir bilgi:
Dersim (Tunceli) mıntıkasında 1937 yılı baharında (Mart–Nisan) devlet kuvvetleri ile Alevî aşiretleri arasında başlayan ve aylarca devam eden kanlı çarpışmalar, yakın tarihimizin çok hazin ve bir o kadar da ibret verici safhasını teşkil ediyor.
Üst yönetim kadrosu tarafından "Vergilerini vermiyorlar. Devlete karşı geliyorlar. Bunlar zaten Rafizi–Kızılbaş..." denilerek harekete geçirilen devlet kuvvetleri eliyle, bölge halkının üzerine topyekûn bir taarruz harekâtı başlatıldı.
Savaş uçakları, ilk dahilî bombalamayı Tunceli'de yaptı. Pilot Sabiha Gökçe'nin kullandığı ve komuta ettiği bir uçak filosundan halkın üzerine bomba yağdırıldı.
Keza, yine Albay Hulusî Beyin şehadetiyle, yukarıdan gelen emir "Canlı namına birşey bırakılmasın; tamamı imha edilsin!" şeklinde olmuştur.
Hele, "isyancıların elebaşılarından" diye tutuklanan Seyyit Rıza ve oğlunun idam edilmesi esnasında yaşananlar, insanlık adına cidden utanç vericidir.
Misâl: Elazığ’da "Hiç olmazsa, oğlumu benden sonra asın. Onun idamını görme bahtsızlığını yaşatmayın bana" diyor, Seyyit Rıza. Diyor ama, zalimler, dediğinin de tam tersini yapıyor: Babanın gözleri önünde oğlunu asıyorlar, sonra da kendisini darağacında boğuyorlar.
Hulusi Yahyagil, o hengâmede olup bitenleri teessür içinde anlatırken, elini kana bulaştırmayan Cenâb-ı Hakk'a olan hamdini, şükrünü hiç eksik etmiyordu.